30 Temmuz 2021 Cuma

Stefan Zweig-Üç Büyük Usta (#kom2021)

Stefan Zweig-Üç Büyük Usta

                            Stefan Zweig, Üç Büyük Usta, Türkiye İş Bankası Yayınları, Çevirmen: Nafer Ermiş, 217 Sayfa, 25. Baskı, 2021

Stefan Zweig en sevdiğim yazarlardan biridir. Öykü romanlarını çok okudum ama Üç Büyük Usta yazardan okuduğum ilk biyografi kitabı oldu. Bilenler bilir yazarın birçok biyografi kitabı var. Farklı alanlarda tanınmış birçok kişinin biyografisini yazmış Zweig. Bu kitapta Balzac, Charles Dickens ve Dostoyevski anlatılmış.

 Zweig kitabı yazma amacını ön sözde şöyle anlatmış:

“Biri Fransız, biri İngiliz, biri Rus olan bu büyük şahsiyetlerin yanına aynı derecede büyük ve yüce bir Alman yazarı için de romancı kavramını kullanabilmeyi ve buraya ekleyebilmeyi çok isterdim ama ne bugünde ne de geçmişte benzer derecede yüksek birini bulamıyorum. Belki de bu kitabın anlamı, gelecekte böyle birinin çıkmasını talep etmek ve uzaklardan onu selamlamaktır.”

Zweig’in öykü dilini çok severim ve keyifle okurum ama bu kitapta dili biraz daha ağırdı. Öyküleri kadar hızlı ve kolay okunmuyordu. Ayşe Kulin, Can Dündar tarzı biyografilere alışkın olunca kitabın dilini başta yadırgadım ama okudukça alıştım.

Balzac’ı Murat Menteş, Derde Deva Randevu kitabında çok övüyordu; Zweig de onun hakkında çok olumlu şeyler yazmış. Ben yazardan iki kitabı yaklaşık on beş yıl önce okudum. Maalesef detayları hiç hatırlamıyorum. En kısa zamanda yazarın okumadığım kitaplarından okumak istiyorum. Tabii Dickens’ın kalemiyle de tanışmak istiyorum. Bu üç isim arasında en çok okuduğum Dostoyevski’ydi. Kitapta en uzun ve detaylı bölüm de Dostoyevski’nin anlatıldığı bölümdü.

Bu kitabı okumada tereddütlerim vardı çünkü kitapta anlatılan isimlerin okumadığım çok kitabı var. Hatta Dickens’ın hiçbir kitabını okumadım. Bir arkadaşım bunun sorun olmayacağını söyledi. Kitabı okudum. Ben yazarların kitapları hakkında bilgi sahibi olmanın kitaptan alınan zevki artıracağını düşünüyorum. Ayrıca yazarların eserleri hakkında çok fazla spoiler veriliyor. Okumadığınız bir romanda neler olacağını önceden öğrenmek istemezseniz üç yazarın en azından en popüler kitaplarını okuduktan sonra okuyun Üç Büyük Usta’yı.

Siz bu kitabı okudunuz mu? Sevdiniz mi? Üç yazar içinde en çok hangisini seversiniz? Yorumlarınızı bekliyorum. Yeni yazılarda görüşmek üzere.

ALTINI ÇİZDİKLERİM: 1. “Benim burjuva romanlarım, sizin tragedyalarınızdan daha trajiktir.” Balzac

2. Bu üç romancının her birinin kendine ait bir alanı vardır. Balzac toplum dünyasını, Dickens aile dünyasını, Dostoyevski bireyin ve insanlığın dünyasını anlatır.

3. Hızlı yaşayan kısa yaşamış olmaz, tek biçimli yaşayan daha az içerikli bir yaşam sürmüş demek değildir.

4. Koleksiyoncunun birine dünyanın en güzel kadınını sun, onu fark etmeyecektir; âşığa bir kariyer sun, onu hor görecektir; cimriye paradan başka bir şey sun, başını sandığından kaldırmayacaktır. Her kim hayatı boyunca tek bir duygunun virtüözü olmuşsa tek bir duygunun altetiyse başka bütün alanlarda beceriksiz ve zayıftır.

5. (Balzac)Akşam saat sekizde bitkin bir hâlde yatağa yatıyor, dört saat uyuyor, gece yarısı uyanıyordu. Bu şekilde on, on iki, bazen de on sekiz saat çalışıyordu. Ta ki herhangi bir şey onu bu dünyadan koparıp kendi gerçekliğine çekene dek.

6. Balzac’ın çalışma sarhoşluğu içinde kahramanlarının gerçekten var olduklarına ne kadar inandığına dair anekdotlardan oluşan bir kitap yazıldı; genellikle eğlendirici ve çoğunlukla bir parça ürkütücü anekdotlardan biri şöyle: Bir arkadaşı odaya giriyor. Balzac dehşet içinde ona doğru atılıyor: “Düşünsene, o mutsuz kadın kendini öldürdü!” ve ancak arkadaşının ürkerek geri sıçrayışından, o kahramanın, Eugenie Grandet’in, sadece kendi gökyüzünde yaşamış olduğunu fark ediyor.

7. (Balzac)O, sanatçı diye adlandırılamayacak kadar dâhidir.

8. “Dâhi, düşüncelerini her an gerçekleştirebilen kişidir. Ama gerçekten büyük bir dâhi bu eylemini aralıksız sürdürmez, aksi hâlde Tanrı’ya çok fazla benzerdi.” Balzac

9. Tıpkı bu küçük kasaba gibi o zamanlar her köy her şehir, bütün ülke, hatta çok daha ötelere, dünyanın her yerine dağılmış, bütün İngiliz dünyası Charles Dickens’ı seviyordu; karşılaştıkları ilk andan hayatının son anına kadar sevdiler onu. 19.yüzyılda, dünyanın hiçbir yerinde bir yazar ve halkı arasında bu derede sıkı bir gönül ilişkisi kurulmamıştır.

10. Charles Dickens bütün İngiliz dünyasının en sevilen, en çok hayranlık duyulan, en çok saygı gösterilen hikâyecisidir.

11. İngiltere’deki bir romandaki olaylar aslında sadece yaygın ahlaki düsturların, illüstrasyonu olmalıdır, kaderin melodisi sayesinde alttan alta işleyen şudur: “Her zaman sadık ve dürüst olmaya çalış.” Final bir kıyamet günü, bir ilahi mahkeme olmak zorundadır. İyiler göğe yükselir, kötüler cezalandırılır. Dickens da ne yazık ki romanlarının çoğunda bu adaleti devralmıştır. Onun alçakları boğulurlar, birbirlerini öldürürler, kibirliler ve zenginler iflas eder ve kahramanlar sıcacık yünlerin arasında otururlar.

12. Onun (Charles Dickens) etkisi edebi olanın çok üstündedir. Chereby Kardeşler’in hikâyesini okuduklarında zengin insanlar düşüncelere dalmışlar, vakıflar kurmuşlardır, taş kalpliler yumuşamışlardır. Oliver Twist yayımlandığında sokak çocukları- ki bu kesindir- daha fazla sadaka almıştır, hükümet düşkünler evini iyileştirmiş ve özel okulları denetim altına almıştır. İngiltere’deki merhamet ve iyilik Dickens sayesinde güçlenmiş, sayısız yoksul ve mutsuzun kaderi değişmiştir.

13. 1844’te, 24 yaşındaki o yalnızların en yalnızı (Dostoyevski) “ateşli bir tutkuyla, neredeyse gözyaşları içinde” bu usta işi insanlık çalışmasını (İnsancıklar) yazdı. Güçlükla şair Nekrasof’a el yazmalarını kontrol etmesi için götürmeye karar verdi. Birdenbire gecenin dördünde kapının zili hararetle çalındı ve Nekrasof şaşkınlıkla kapıyı açan Dostoyevski’nin kollarına atıldı, boynuna sarıldı, öptü ve kutladı. O ve bir arkadaşı birlikte elyazmalarını birbirlerine okumuşlar, bütün gece dinlemişler, sevinçten deliye dönmüşler ve ağlamışlardır. Sonunda dayanamamışlardı: Gelip ona sarılmak istemişlerdi.

Ardından Nekrasof, Rusya’nın en büyük eleştirmeni Belinski’ye koşar. “Yeni bir Gogol doğdu.” diye bağırır daha kapıdayken.

14. Dostoyevski’nin hayatında genellikle başlangıç melodramdır ama sonunda her zaman trajediye dönüşür.

15. Beyaz Geceler onun (Dostoyevski) özgür bir insan olarak, sırf yaratma sevinciyle yazdığı ilk ve son kitabı olmuştur. Yazmak o andan itibaren onun için şu anlamlara da gelmektedir: Kazanmak, idare etmek, ödemek; çünkü o andan itibaren başladığı her eser ilk satırından itibaren avansla rehin alınmış, daha doğmamış olan çocuk, köle olarak satılmıştır.

16. Avrupa’da her yıl yayımlanan elli bin kitabı açın, neden bahsediyor? Mutlu olmaktan. Bir kadın bir erkek istiyor ya da zengin, güçlü, saygıdeğer olmak istiyor. Dickens’ta bütün arzuların nihai hedefi, içinde neşeli çocukların oynadığı yeşillikler arasında sevimli, küçük bir ev, Balzac’ta ise etrafında koruluk olan bir şato ve milyonlar. Çevremize bir bakalım, sokağa, barlara, basık eğlence yerlerine, aydınlık salonlara bakalım: Ne istiyor bu insanlar? Mutlu olmak, hoşnut olmak, zengin olmak, güçlü olmak. Dostoyevski’nin kahramanlarından hangisi bunu ister? Hiçbiri. Bir terki bile istemez. Hiçbir yerde kalmak istemezler, mutlulukta bile.

17. “Hayatı, hayatın anlamından daha çok sevin.” Dostoyevski

18. Doktorların eskiden, bugün yüzlerce farklı ismi ve tedavi metodu olan bir grup hastalığı tek bir isimle adlandırması gibi, diğer psikologların da “Aşk” kavramı altında kolayca özetledikleri kavramın ne kadar da ölçüsüz, sonsuz farklı şekilleri var.

19. “Ne kadar da tutkusuz sever, ölçüyü seven!” La Boetie

20. En çok bilenler en çok acı çekenlerdir.

21. “Gerçekliği, fantastiğe ulaştığı noktada seviyorum. Zira benim için gerçeklikten daha fantastik ve beklenmedik, hatta inanılmaz ne olabilir ki?” Dostoyevski

22. Arayın benim için, Dostoyevski’nin eserlerinde huzur içinde nefes alıp veren, dinlenen, hedefine ulaşmış bir insan gösterin! Hiçbiri, tek biri bile böyle değildir.

23. Sinir hastalarıyla dolu bir hastane diye tanımlamıştır büyük bir Fransız, Dostoyevski’nin dünyasını ve bu ilk ve dışarıdan bakışta gerçektir de. Ne fantastik bir yerdir orası!

24. Tolstoy’un hayatı didaktiktir, bir okul kitabı, bir risaledir; Dostoyevski’nin ise bir sanat eseri, bir trajedi, bir kaderdir.

8 yorum:

  1. Bu kitabı okumadım, ben de Stefan Zweıg kitaplarını çok severim. Yukarıda sözü edilen ''üç büyük usta'' arasından en çok Dostoyevski'yi severim:))) Kitabı merak ettim, almam gerekiyor hemen:))) Emeğine sağlık:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kitapkesfi,
      benim en çok okuduğum Dostoyevski. Diğer yazarları okumadığım için en çok hangisini severim bilmiyorum :-)

      Sil
  2. Zweig in bir ya da iki kitabını okudum sadece ama bu onlardan biri değil. Nedense dili oldukça karamsar gelmişti bana... Bu eserde oldukça farklı görünüyor listeye eklendi. Emeğine sağlık abla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cahil Okur,
      evet, yazar karamsar bir tarzda yazıyor. Kitaplarını arka arkaya okumamak lazım :-)

      Sil
  3. Üç büyük usta arasından en iyi tanıdığım Dostoyevski diyebilirim. Okumayı düşünüyorum. Eline sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. DUYGUBLOG,
      benim en çok okuduğum Dostoyevski. Diğer yazarları okumadığım için en çok hangisini severim bilmiyorum :-) Yorumun için teşekkürler.

      Sil
  4. Ben de klasik okuma hevesimin tavan yaptığı bir sırada bu kitabı ve anlatılan yazarlardan popüler olan kitapları topluca sipariş etmiştim, kitaplar geldi heves gitti :D Dizilerde falan olacakları öğrenmeyi her zaman çok da takmıyorum ama kitaplarda spoiler büyükse öğrenmemeyi tercih ediyorum. O yüzden Üç Büyük Usta bir süre daha rafta bekleyecek benim :D

    Balzac'ın çalışma süresi dilimi uçuklattı resmen, büyük yazar olmak kolay değil gerçekten:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esseve,
      kitaba göre kitap alışverişi yapmak güzel fikir. Belli temadaki alışverişleri seviyorum. Ben genelde Allah ne verdiyse tarzında takılıyorum :-)

      Sil

Yorumlarınız için çok teşekkür ederim :-)