18 Ekim 2014 Cumartesi

TAMAMLA BİZİ EY AŞK

     Ali Poyrazoğlu konuşmasını sevdiğim bir adam. Kendini dinletiyor (Zaten yıllarca radyo programı yapmış.) Konuştuğunda saatlerce dinleyebilirim onu hiç sıkılmadan. Ne var ki konuşmasındaki sürükleyiciliği kitabında bulamadım. Belki de beklentim büyüktü ama kitabı okurken bazı bölümlerde (özellikle başında) sıkıldım. Kitap kişisel gelişim kitabı gibi başladı. Zaten kişisel gelişim kitaplarını da sevmem.

     Ama ne zaman Ali Poyrazoğlu anılarından, özellikle de Müjdat Gezen, Savaş Dinçel, Mustafa Alabora, Rutkay Aziz, Tarık Akan vb. arkadaşlarıyla olan maceralarından bahsetmeye başladı o zaman acayip keyif aldım. Yüzümde büyük bir gülümsemeyle okuduğum bu bölümler çok eğlenceliydi. Bir yandan arkadaşlıklarına gıpta ettim bir yandan da keşke Ali Poyrazoğlu sadece arkadaşlarıyla olan anılarını anlatsaydı diye düşündüm. İşte o zaman bu kitaba bayılırdım.

     O zaman ben en kısa zamanda Ali Poyrazoğlu'nun anı kitaplarını alıp okuyayayım.

8 Ekim 2014 Çarşamba

YAPBOZ KOLEKSİYONUM #1

     Yapboz yapmayı her zaman severdim. Benim hiç yapbozum olmadı ama çocukken gittiğim her evde, gördüğüm her yapbozu yapmayı sevdim. Tabii bu dediğim bundan yıllar yıllar önce, ben çocukken gerçekleşti ve yapıyordum dediğim o yapbozlar da 20-60 parçalıktı.

     İş arkadaşım Aysun ve ev arkadaşlarının yapboz yapma hobisi olduğunu duymuştum ama bu, evlerine gidip de bitirdikleri yapbozları görmeden önce o kadar da etkilememişti beni. Gördüğümde ise resmen içimdeki uyuyan dev uyandı.

     1000 ve 1500 parçalık birçok yapboz yapmışlardı. Sonra parçaları yapıştırarak yapbozun tablo gibi görünmesini sağlamışlardı. Hepsi için diyemem ama bazıları o kadar güzeldi ki çerçeveletip tablo niyetine duvara asabilirsin(ki bunu yapan kişiler de var zaten). Gördüğüm bu güzellikler beni harekete geçirdi.

     Yıllar önce sinema dergisine abone olduğumda(bu dergi kapandığı için hala çok üzgünüm ama bu başka bir yazının konusu) 500 parçalık bir yapboz hediye etmişlerdi. yıllardır bu yapbozu ne yapıyordum ne başka birine veriyordum ne de atıyordum. Kitaplığımda öylece duruyordu. İçimdeki yapboz aşkı kabarınca ilk önce ondan başlamak istedim. Zaten 500 parça olduğu için çok da zorlanacağımı düşünmedim ama yanılmışım. 

     Yapboz ressam Jules Joseph Lefebvre'nin Hizmetçi Kız adlı tablosuydu. (bknz) Bir kadın portesinden oluşan bu yapboz kadının beyaz bir elbise giymesi ve bir duvarın önünde durmasıyla zor yapılır hale gelmişti. Yapbozun en kolay sağ ve sol alt kısımlarını yapabildim çünkü diğer bölümlere göre renkleri belirgin ölçüde farklıydı. Diğer kısımlar ise hem renklerinin birbirine yakın olması hem de benim acemiliğim yüzünden bayağı uzun sürdü. Kadının vücudu bittikten sonra duvarları yapmak ise ölüm gibiydi çünkü tek bir parçayı bile onlarca yerde denedim. Birbirlerinin tıpatıp aynısı oldukları için sadece deneme yanılma yoluyla ilerledim ve bu hem sabrımı hem de belimi zorladı.

     Sonuç olarak yapboz bittiğinde, özellikle o son parçayı yerleştirdiğimde içimde oluşan o hissi çok sevdim. 


     Bu ilkti ama son olmayacak. Bu sefer hedef büyüterek 1000 ve 1500 parçalık üç yapboz aldım bile kendime. En kısa zamanda başlayacağım. Bu seferkileri kendim seçtiğim için daha şevkle yapacağımı düşünüyorum.

     Yapboz yapmayı sevdim. Canım sıkkın olduğunda, sinirli olduğumda ya da bir şey kafama takıldığında oturuyorum yapbozumun başına. Çok değil birkaç dakika sonra kafam tamamen boşalıyor. Tek düşünebildiğim hangi parçanın nereye gelmesi gerektiği. O yüzden benim için mükemmel bir kafa dağıtma aracı oldu yapboz.

     Yeni yapboz yaptıkça onları da yazacağım ama büyük ihtimalle bu yazılar kısa aralıklarla olmayacak. Diğer hobilerim, işim ve yapmak zorunda olduğum görevlere bir de tembelliğim eklenince bir yapbozu bitirmem aylar sürer. 

     Bu arada Türkçesi varken Türkçesini kullanıyor ve puzzle yerine yapboz diyoruz değil mi? (Sosyal mesajı da verdik yazıyı bitirebiliriz:-)

ADANA SHERATON OTELİ


   
     Düğünümüzden sadece birkaç gün sonra işimize dönmemiz gerektiği için balayı yapamadık. O yüzden kendimizi şımartarak iyi bir otelde birkaç gün kalmayı düşündük. Bunun için de yakın zaman önce açılan ve dış görünüşüyle göz kamaştıran Sheraton'ı seçtik.

     Otele girdiğimiz anda hissettiğim duygu ihtişamdı. Bu tarz yerlere alışkın olmadığım için ilk görüşte büyülendim. Bekleme salonunda portakal suyu ikram etmeleri ve okumamız için dergi bırakmaları da izlenimimi olumlu anlamda etkiledi.

     Bilgi almak için gittiğimiz pesepsiyonist bize çok ilgili davrandı. Zaten Sheraton'da kaldığım süre boyunca en çok hoşuma giden şeylerden biri çalışanların davranışlarıydı. Hepsi güleryüzlü, ilgili ve kibardılar. Bize çok iyi davrandılar. Hizmet anlamında çalışanlardan çok memnun kaldık.

    Otelde 3 gün kalırız diye düşündük ama bir günlüğünün 525 lira olduğunu duyunca süreyi 2 güne düşürdük :-) Tabii ki daha ucuz odalar vardı ama bize gösterilen odanın güzelliği, manzarası ve açık büfe imkanı olmasıyla biz burayı seçtik.

     Düğünden sonra gelinliğimiz ve damatlığımızla Sheraton'a geldik. Odamıza çıktığımızda balayında olduğumuz için otelden bir ikram, bir jest bekledim ama hiçbir şey gelmedi. Resepsiyonist balayı için çok tercih edildiklerini söylemişti ( hatta biz oradayken bir çift daha geldi) Belki bu yüzden gelin ve damadı çok önemsemediler.

     Oda Seyhan nehrine ve Merkez Park'a bakan çok şık ve rahat bir odaydı. Banyoya bayıldım. Su sistemi harikaydı. Hayatımdaki en güzel banyolardan birini orada yaptım. Yatak da çok rahattı.

     Açık büfe yemek yiyeceğiz dedik ama büfede sadece aperatif yiyecekler vardı (Bunu bize odayı tutmadan önce de söylemişlerdi. Yani ortada bir kandırmaca yok) İlk gün kahvaltıyı kaçırınca çerez, çikolata ve lokumla karnımızı doyurmaya çalıştık ama pek başarılı olamadık. Bu yüzden öğlen sandviçlere resmen saldırdık. Aç olduğumuzdan mı bilmiyorum ama o mini sandviçler o kadar lezzetli geldi ki anlatamam. Akşam yemeği ve kahvaltı muazzamdı. Bu öğünlerde lezzetli yiyecekler yedik ama ara öğünler yetersizdi.

     "Yemek salonunda birçok dergi var, sırasıyla hepsini okurum." diyordum ama aynı dergilerin farklı sayıları sıralanmıştı. Vogue ve Alem. Başka dergi yoktu. Gazeteler de az sayıdaydı. Böyle bir otelden insan daha çok çeşitlilik bekliyor. Aynı dergilerin farklı sayıları ve aynı gazeteden birkaç tane olacağına bütün gazete ve dergilerden birer adet koyulsaydı daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

     Yemek salonu ve oturma odasını beğendim. Çeşit çeşit oyunların olması otelde vakit geçirecek insanların eğlenmesini sağlayacaktır. Balkon, balkondaki koltuklar ve manzara da mükemmeldi.

     Sonuç itibariyle Sheraton cidden güzel bir otel ama bir gün için 525 lira hak ediyor mu tartışılır. bir de tabii oteli tutan kişi de önemli. Zengin bir iş adamı ya da ünlü bir sanatçı olsam rahat etmek adına Sheraton'da seve seve kalırdım ama biz 2 öğretmen için bu miktar fazla. Bir de şunu düşündüm. Oda, otel ne kadar güzel ve lüks olursa olsun sonuçta dört duvar arası bir yer. Bir süre sonra alışıyorsun ve o yer büyüsünü kaybetmeye başlıyor. Kaldı ki biz orada sadece 2 gün kaldık. Sonradan "Keşke Sheraton'da kalacağımıza daha ucuz bir yerde daha uzun kalsaydık veya orada da 2 gün kalıp geriye kalan parayla gezip bir yerlere gitseydik." diye düşündük. Bizim 2 gün için verdiğimiz parayla millet bir hafta Antalya'da tatil yapıyor.

     Dediğim gibi aslında Sheraton'da kalma tercih ve bütçe meselesi. Bir daha orada kalacağımı düşünmüyorum. (İleride çok zengin olursam başka) Ama yine de iyi ki balayımızda oraya gitmişiz. Hem güzel ve rahat 2 gün geçirdik hem de Sheraton'da kaldık diyebiliyoruz. İçimizde kalmamış oldu :-)

27 Haziran 2014 Cuma

KÜÇÜK İSKENDER - GALİLEO'NUN PERGELİ



     Galileo'nun Pergeli, Küçük İskender'den okuduğum ilk kitap. Küçük İskender'i ise sadece facebook'tan paylaşılan atarlı sözlerinden tanıyordum (ki şair o sözlerin büyük bir çoğunluğunun kendisine ait olmadığını söylüyor). O sözler hoşuma gidiyordu ama yazdığı kitapları sevip sevmeyeceğimden emin değildim çünkü ben şiiri pek sevmem. O yüzden Küçük İskender'in ilk olarak bir şiir kitabını değil de denemesini okuduğum için mutluyum çünkü büyük ihtimalle şiir kitabını bu kadar sevmezdim.

     Galileo'nun Pergeli özellikle seçtiğim bir kitap değil. Sadece bir Küçük İskender kitabı okumak istemiştim, şansıma bu kitap çıktı. İyi ki de çıkmış çünkü kitabı çok beğendim. Deneme zaten genel olarak sevdiğim bir tür. Küçük İskender de bu türde başarılı bir yazar. Çok farklı çalışan ve düşünen bir kafası var. Yaptığı benzetmeler, verdiği örnekler, kurduğu cümleler her insanın aklına gelecek şeyler değil. Ben bu tarzı sevdim. Hatta o kadar sevdim ki kitabı okurken bir elimde sürekli kalem vardı çünkü neredeyse her sayfada hoşuma giden ve altını çizeceğim cümleler buluyordum. 

     Denemesini çok sevdiğim ve başarılı bulduğum Küçük İskender'in şiir kitaplarını da aynı oranda seveceğimden emin değilim çünkü cümleler ağır anlamlar içeriyor ve öyle okuyup geçeceğin basit bir dille yazılmamış. Üstünde düşünmen ve cümleyi sindirmen gerekiyor. Birkaç cümleden oluşan yazılar için bu çok zor olmadı ama birkaç sayfa süren şiirlerde aynı dikkati korumaya çalışmak zor olabilir. Tabii bu düşüncemde haklı olup olmadığımı öğrenmek için tek bir yol var, o da Küçük İskender'in bir şiir kitabını okumak. Bunu da en kısa zamanda yapacağım sanırım.

ALTINI ÇİZDİKLERİM:

1. Psikiyatristlerle rahipler aynıdır; onlara günahlarınızı anlatırsınız. İkisi de bundan nefret eder. Aralarındaki fark, psikiyatristlerin bu sıkıcı iç döküşlere hiç katlanamadıkları için en azından iş olsun diye vizite ücreti altında para talep etmeleridir.

2. Bazı anneler çok iyi üzülür. Meslekleridir bu.

3. Kapitalist, osuruğunu bile nasıl satacağını planlayan kişidir. Tek derdi, ambalaj masrafı olmasın diye kıçının da pazara girmiş bulunmasıdır.

4. Muhammed, İsa, Musa... Tanrı'da defans sağlam. Ah keşke bir de forvet Lucifer başka takıma kaptırılmasaydı.

5. Ressamlar resim yapmayı itip hayatın makyajını silmeli. Gezegen gotik kadınların elinde.

6. Yaşadığınızdan asla tam anlamıyla emin olamazsınız.

7. -Neden bu kadar yalnızım, diye sordum tanrıya.
    -Senin ağacından orman olmaz, diye yanıtladı.

8. "Hayır" demek değil, "evet demektir hayattaki kimi sorunların kaynağı; hayır diyenler yalnızlığından acı çeker, evet diyenler sosyal trajediden.

9. Mal hazırdı yine; sapladım enjektörü toprağa ve zerk ettim. Yeryüzünü eroinman yaptım aklımca.

10. İstanbul'da Avrasya Porno Film Festivali düzenlemek için sponsor arıyorum.

11. Siyanür mü arsenik mi daha keskindir; İkisine de zehir deyip kestirip atmak mı daha keskin?

12. Sevme beni. Yargı sürecini etkiliyorsun. Yalnızlığımı şahit yazdırmışlar; al başına belayı.

13. Porno film oyuncularının orgazm performansında başarılı olabilmesi için şan eğitimi alması gereklidir.

14. Konuşurken, başlanılan cümle neden mutlaka bitirilmek istenir; ifadeyi tamamlayıp bir yargı oluşturulacağına yarım bırakılıp düş gücünün dolgu malzemesi özelliğinden yararlanılması daha akıllıca değil mi? Ya da...

15. Özgeçmişi, bitirdiği en son okulda takılı kalmış sanatçılar yaşıyor bu ülkede.

16. Biz cehennemde hiç ağlamayacağız sanki; Gözyaşlarımızın seli basacak cenneti ve boğulacak orada kim varsa.

17. Hislerim beni yanıltmıyorsa seni seviyorum.

18. Istıraptan sorumlu cinlerle geçtiyse çocukluğun, terk edip gidenler bir gün ayna kaplı tabutunun gövdesinde şüphesiz görünür.

19. Tasarruf et: Erken öl.

20.Kıl dönmesi: Sırt ve baştan dökülen kılların kuyruk sokumundaki iki kaba et arasında, kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmelerle oluğun en dibindeki  ter bezi deliklerinden vida gibi dönerek cilt altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi, labirentler açması, peşinden labirentlere giren bakterinin de etkisiyle etrafı iltihaplandırması; cerahatli veya kanlı, pis kokulu akıntılar ve apseler oluşturması.

21.Yoksullukta bir şey istenmez; yoksunlukta istenir aslında.

22. Bu ülkede erkekler birbirleriyle bir vajina uzaklığında arkadaşlık kurar.

23. Her katil o cinayetin tek görgü tanığıdır da aslında.

24. Aşk, bozuk bir pusuladır; seni yanlış bedene götürür.

25. Acı, içini yakan bir ateşse eğer, söndürme onu; onunla ısınmayı öğren.

26. Deniz kendi kabarmıyor, tüm balıklar suyu yukarı itiyor.

27. Gençlerin utanması yoktur, utanma yaşla gelir.

28. Bir korku filminde başrolde oynayacak güzel bir bıçak aramakla geçiyor ömrüm.

29. Yaşlanmak mı? Beden eskimez, kirdir o. 

30. Beslediğim hayvanı yolluyorum kimilerine, onlara insanlık dersi versin diye.

31. Soranlara adresim olarak gözlerini veriyorum; hep evde ol.

32. Evimde yalnızlığımı seviyorum. Düşüncelerimi açıkladığımda karşı çıkan yok; arzularımdan söz ettiğimde yadırgayan yok. Tek kişilik demokrasiye geçmek için zemin yokluyorum.

33. Bir müzik okulu açarsam ileride, adı ŞANtiye olmalı.

34. Uyanıkken görüp sindirdiğiniz gerçekleri, uyurken rüya olarak sıçarsınız.

35. İnsanın haklılık payı, tanrının yanılgı payına eşittir.

36. O kadar hoşsunuz ki sizinle uygunsuz bir pozisyonda yakalanmak isterdim.

37. Türklerin demokrasi anlayışı ve yorumu: "Her kafadan bir ses çıkıyor."

38. -Sevgiliniz delirmiş.
      -Kaç beden?

39. İlişkiler masaya değil yatağa yatırılır.

40. Cinsel organ turisttir, başka memleketler de gezsin.

41. Herkesi genellemek istiyorum.

42. Sen sevmedin ki zaten beni, bir zaman için bende mülteciydin.

43. İsabet etmek istiyorsan hata yap.

44. Her kim ki bir kadın sever, kaybolmuştur, annesini arıyordur hala.

45. Issız bir adaya düşersem yanıma alacağım 3 şey: Özne, tümleç, yüklem. 

46. Pavlov'la herkes ilgileniyor; sen köpek aç mı, susuz mu, sevgiye, ilgiye muhtaç mı; bir ona bak istersen.

47. "İki medeni insan olarak seviştik." Buna benzer cümlelerle açılacak bir gün kimi aşk romanları.

48. Hayat bir takım oyunu değildir.

49. Baharı bu kadar çok severek ırkçılık yapıyorsun.

50. Annen seni doğurmuyor ki, et olarak işiyor işte!


NOT: Aslında altını çizdiğim daha çok cümle vardı ama hepsini yazmaya üşendiğim için kendimi 50 alıntı ile sınırlandırdım. Ya ben pek seçici değilim ya da Küçük İskender'in kurduğu cümleler tam benim zevkime hitap ediyor.

25 Haziran 2014 Çarşamba

AHMET ŞERİF İZGÖREN - ŞU HORTUMLU DÜNYADA FİL YALNIZ BİR HAYVANDIR


ALTINI ÇİZDİKLERİM:

1. "Konuşmaya değer olmayanlarla konuşursan kelimeleri kaybedersin, konuşmaya değer olanlarla konuşmazsan dostlarını kaybedersin."   Konfüçyüs

2. "Aptalın karşısında kitap kadar sessiz ol." Mevlana

3. Budalayla tartışma, dışarıdan bakanlar farkı anlayamayabilirler.

4. Üniversitelerde, okullarda önce dersinizi alırsınız, sonra sınav olursunuz. Gerçek hayatta ise tam tersidir; önce sınav olursunuz, sonra ders alırsınız.

5. Hem zekilerin hem de aptalların başarısızlıkları vardır, zekilerin farkı ders almalarıdır.

6. Bedava peynir sadece fare kapanında vardır.

7. "Para her kapıyı açan diyenlerin para için çalmayacakları kapı yoktur."   Sir George Saville

8. Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen insanlar olmaya başladık.

9. "Zirvede kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek birisi sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok nereden ve nasıl geldiğinizdir."    Cenap Şehabettin

10. Geleceğinizi belirlemek konusunda karakteriniz, zekanızdan her zaman daha önemlidir.

11. İnsanları kitaplar gibi düşünün ve kapaklarına bakıp aldanmayın. Okumaya başlayınca değerini anlarsınız.

12. "Tanrı bize 2 yuvarlak organ verdi. Biri düşünmek diğeri oturmak için. Başarı hangisini kullandığınıza bağlı."    Ann Landers

13. Bölüğe yeni yüzbaşı gelmiş, daha kendi gelmeden ünü gelmiş: "Çok takıntılı adamdır, dikkat edin."
      Bölük komutanı askeri toplamış. "Adım Ahmet Kırç, soyadımdaki "R"yi unutanı yakarım." Herkes stres içinde. Beş gün sonra bir askeri çağırmış. "Söyle, ne benim soyadım?" Asker titremiş ve kekelemiş: "Ahmet Gört."

ÜSTÜN DÖKMEN - LADESÇİ


ALTINI ÇİZDİKLERİM:

1. Enver Paşa'nın babası da paşaymış. İkide birde, "Ben hayatım boyunca harama uçkur çözmedim." dermiş. Oğlu Enver Paşa, tek başına Osmanlı'ya en büyük zararı veren kişi. Keyfi bir kararla 1.Dünya Savaşı'na sokmuş devleti, Çanakkale'de kıyıma sebep olmuş. 90 bin canı Sarıkamış'ta dondurmuş ve sonuçta koca imparatorluğu kuşa çevirip Sevr'e teslim etmiş. Bunun babası yine bir gün gururla "Ben harama hiç uçkur çözmedim." dediğinde bir dostu, Enver Paşa'yı kastederek "Paşa hazretleri, keşke helale de hiç uçkur çözmeseydiniz, sevabınız daha büyük olurdu." demiş.

2. Siyaset de sosis de halkın gözü önünde yapılmaz, yapılsaydı kimse yemezdi.

3. İnsanoğlu namusunu satmaktan çok korkar ama namussuzluk etmek rahatsız etmez onu.

4. Yalnız zayıflar adalet ister. (Aristo)

NEBİL ÖZGENTÜRK - BİR YUDUM İNSAN


ALTINI ÇİZDİKLERİM:

Metin Erksan, Aşık Veysel'in hayatını anlatan bir film yapar. Adını "Karanlık Dünya" koyar. Ama film sansüre uğrar. Önce adını "Dünya karanlık olmaz." diyerek "Aşık Veysel'in Hayatı" diye değiştirirler. Ayrıca filmde Veysel'in gözleri çiçek hastalığından dolayı çocukken kör oluyor ki gerçekten de öyle. Sansür kurulu "Kasabada doktor mu yokmuş, bu Türkiye'nin aleyhine olur, ülkemizde sağlık sorunu varmış zannedilir." gerekçesiyle bu sahneyi kaldırır ve yerine hemşirelerin, doktorların bolca olduğu ve büyük bir devlet hastanesinin bulunduğu bir sahne ekler. Hatta filmdeki hastane Sivrialan Devlet Hastanesi adını alır. Halbuki böyle bir hastane o yıllarda yoktur. Bu arada filmdeki doktorlar "Artık köyümüzde çiçek hastalığı olmayacak" diye konuşturulur. Yine filmde Veysel'in bir tarlada yürüme sahnesi vardır. Fonda buğdaylar görülmektedir ama kurul "30 santimlik buğday çekmişsiniz. Sanki ülkemizde tarım çok geriymiş gibi bir anlam çıkar. Bu sahneyi de çıkarın." der. Yerine, Amerikan filmlerinden alınmış 1 metre uzunluğunda buğdayların göründüğü ve 5-10 tane biçerdöver makinesinin bulunduğu bir sahne eklerler. Filmde köy kadınlarından biri çıplak ayakla dolaşmaktadır. Kurul, "Türk insanı çıplak ayakla dolaşmaz." diye bu sahneyi de çıkarır. Sonunda film bambaşka bir hale gelir.

21 Haziran 2014 Cumartesi

AHMET ÜMİT - PATASANA



ALTINI ÇİZDİKLERİM:

1. Aşkın ne doğru düşünmeyle ne de mantıkla ilgisi vardı. Daha doğrusu aşkın kendine göre bir mantığı vardı da bunun doğru düşünmeyle pek ilgisi yoktu. Bu, tutkuların egemenliğinde olan bir mantıktı; akla sürekli çelme takan, dibe çeken, yanlış yöne kanalize eden bambaşka, karmaşık bir süreç.

2. Savaş, bedeli çok ağır ödense de dünyanın en iyi okullarından biridir.

3. Kızılderili laneti. Bir efsane. Yerlilerin topraklarını alınca onlar da bizi tütünle(sigarayla) lanetlemişler. O gün bugündür lanet sürüyor.

4. Antep'in eski adı Ayıntap.

5. Aşk ulaşılmazlıktan doğar. Aşk ulaşamayacağın birini abartarak, onun kafandaki ideal kişi olduğunu sanarak, tutkuyla bağlanmaktır. Aradaki engeller ne kadar artarsa bu yanılsama o kadar tutkulu olacaktır.

6. Korkaklar da intikam alırdı. Belki de en iyi intikamı korkaklar alırdı. İlan etmeden, sinsice bekleyerek, hiç kimsenin ummadığı anda.

FERİDÜDDİN ATTAR - MANTIKU'T - TAYR (KUŞLARIN DİLİYLE)


ALTINI ÇİZDİKLERİM:

1. Aşıklıkla korkaklık bir arada olmaz ki!

2. Aşık olan artık canını düşünmez. Canını terk ettiğin zaman aşıksın demektir.

3. İki tilki birbiriyle arkadaş olup eş oldular. Bir padişah zağarıyla, doğanıyla ovada avlanırken bu iki tilkiyi birbirinden ayırdı. Dişi olan erkeğe sordu: "Ey kaçacak delik arayan, söyle, biz seninle nerede buluşacağız?" Erkek olan şu cevabı verdi: "Eğer mümkün olursa şehirdeki kürkçü dükkanında.

4. Tembel, ağır kanlı bir adam ovada dolaşıyordu. bir dervişe rastladı. dedi ki: "Ey derviş, ne haldesin? Derviş: "Bir de soruyorsun, utan. bu daracık dünyada sıkışıp kalmışım. Şimdi bu dünya bana dar mı dar geliyor." dedi. Adam ona dedi ki: "Bu dediğin doğru değil. Bu geniş ova sana dar mı geliyor?" Derviş şöyle dedi: "Eğer burası dar olmasaydı, sen bize nasıl rastlayacaktın?"

5. Bir kimse aşkında sadık olursa, maşuk, onun başı ucunda aşık oluverir. Aşkında samimi isen, senin maşukun bu kez aşığın oluverir.

BALZAC - GORİOT BABA


ALTINI ÇİZDİKLERİM:

1. İnsan sevgi dağını tırmanırken arada bir durup dinlense de, nefretin dik yokuşundan aşağı yuvarlanırken bir an bile durmaz.

2. Bir kadın sevdiği kimse için ıstırap çekmekten herhalde büyük zevk duyuyor olmalı.

3. Yelkenli gemiden, dörtnala giden attan ve dans eden kadından daha güzel hiçbir şey yoktur.

4. Seven bir kadın, değişik zevkler sağlamaktan çok, kendine kuşkular yaratmada üstündür.

5. İnsan gökte olan bir şeye saldırınca Tanrıyı hedef tutmalı.

6. Biz kadınlar hiç kimsenin istemediği bir kimseyi hiçbir zaman istemeyiz.

7. Mutsuz ve sefil bir genç kızın kalbi, aşkla dolmaya en çok heves duyan bir sünger, üzerine bir damla düşer düşmez derhal genişleyen bir sünger gibidir.

AYDIN BOYSAN - NE HOŞ ZAMANLARDI


ALTINI ÇİZDİKLERİM:
1. "Ah, Tanrı dünyayı yeniden yarataydı
    Yaratırken de beni yanında tutaydı
    Derim: Ya benim adımı sil defterinden
    Ya da benim dileğimce yarat dünyayı"                                            ÖMER HAYYAM

2. "Ben kadehten çekemem artık elimi
    Tutmam senin kitabını, minberini
    Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık
    Cehennemde sen mi iyi yanarsın, ben mi?"                                      ÖMER HAYYAM

3. "Şişede durmaz ki kafir, tutar insana yaşamayı sevdirir."                  METİN ELAOĞLU

4. "Can yoldaşı dostlar çekildi gittiler
    Ecel çiğnedi hepsini birer birer
    Yan yana oturmuştuk hayal sofrasına
    Bizden birkaç kadeh önce sızdı gittiler."                                           ÖMER HAYYAM

5. Deli gibi sevmek hoş, sakın aptalca sevme.

6. Üstün sanat hanımlara yaklaşmak. Kollarına nasıl alacaksın, ellerine düşmeden?

7. "Birbirimize uzak oluşumuz bana yeter, kavuşmaya takatim yok."      FUZULİ

1 Haziran 2014 Pazar

AHMET ÜMİT - KUKLA


ALTINI ÇİZDİKLERİM
1. Dünyada en çok gazetecinin öldürüldüğü ülke burası.
2. Umudun yaşamı güzelleştirdiğini söylerler, yalan. Umut düş kırıklığı yaratmaktan, gereksiz yere acı çekmemizi sağlamaktan başka bir işe yaramaz. İnsana gereken yalnızca gerçektir: basit, yalın ve kaba gerçek.
3. Bir polis sana iyi davranmaya başladığında, senden alacağı çok bilgi var demektir. Sorgunun ilk adımı polisin sana iyilikle yaklaşmasıdır, son adımında neler olacağı ise senin onlara nasıl yaklaşacağına, neler anlatacağına bağlıdır.
4. Hiç kimse yaşam yolculuğunda başından sonuna kadar tutarlı kalamaz; tutarsızlık, tıpkı ölmek gibi yazgımızda vardır.
5. "Bu memlekette namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmazsa işler düzelmez."           İsmet İnönü

AHMET ÜMİT - AŞK KÖPEKLİKTİR


ALTINI ÇİZDİKLERİM
1. Androginos bir tür insanmış. 4 kollu, 4 ayaklı, 2 başlı olarak yaratılmış. Hem dişi hem erkek olan, her bakımdan kendi kendine yeten bir insan. Gel gör ki, bu mükemmel yaratığı tanrılar kıskanmışlar. Kıldan ince bir testereyle dişi ile erkeği birbirinden ayırmışlar. Tanrılar onları ayırınca, dişi ile erkek ömürleri boyunca birbirlerini aramaya başlamışlar. İşte onların buluştukları an aşk çıkarmış ortaya.
2. Kimse iyi biri dediği birine aşık olmaz. Aşkın iyilikle ilgisi yoktur.

YILMAZ ERDOĞAN - HİJYENİK AŞKLAR


ALTINI ÇİZDİKLERİM
1. "Anadolu uygarlığın beşiğidir. Evet, beşiğidir. Uygarlık orada doğmuştur ama korkarım büyümek için başka yere göçmüştür."    Ludvig Bauhaus
2. Bir "şey"i (ki bu bir şey, bir insan da olabilir) seviyor olmak bir marifet değildir. Marifet o şeyi sevmeyeni de sevebilmektir.

YILMAZ ERDOĞAN - FERİŞTAH'IN FANTEZİLERİ


ALTINI ÇİZDİKLERİM
1. Senin sevdiğin senin tarafından sevilmeyi sevmiyor ki... Senin sevdiğin, senin sevdiğinden daha az seviyorsa seni, sen de sevme gitsin o zaman seni sevmeyeni.
2. Kadın: Seni seviyorum Mükremin
    Erkek: Beni sevmenin nedeni seni sevmemdir.
    Kadın: Beni sevilesi yapan sana duyduğum sevgidir.

MEHMET RAUF - ESKİ AŞK GECELERİ



ALTINI ÇİZDİKLERİM
Zaten alçakgönüllülük büyüklüğün en parlak belirtisidir. Küçükler ne kadar iddialı olursa, büyüklerdir ki o kadar alçakgönüllüdür. Kendisine bir değer vermek; cahilliğin, hiçliğin en açık bir işareti olduğu gibi... Gerçek büyük, büyük görünmeye gerek duymaz. Hiçlerdir ki şişmek, genişlemek ve patlamak tutkusunda bulunurlar.

AŞK (ELİF ŞAFAK)


ALTINI ÇİZDİKLERİM
1. Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

2. Bilsen ki başkalarından kabul ve hürmet görmeyi ne kadar çok arzu edersen, onların tenkit ve dedikodularına da o kadar takılırsın.

3. Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir." diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının, üstünden daha iyi olmayacağını?

4. Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir.

5. Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden
    Ne dine, edebe aykırı gitmemizden
    Bir an geçmek istiyoruz kendimizden
    İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden                                       (Ömer HAYYAM)

6. Çok içtim mi aklım azalır
    İçmedim mi neşem dağılır.
    Ne sarhoş ne ayık bir hâl var ya
    En iyisi o hâlde yaşamaktır                                                    (Ömer HAYYAM)

7. Ne yapacağını bilmediği bir bilgi ne işine yarayacaktı? Ne kadar az bilirsen bilmek istediğin şeyleri, o kadar az incelir derin, incinir kalbin. O kadar az kanarsın. Böyle bakınca aslında, cehalet o kadar da kötü bir şey değildi.

8. Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

9. Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk'ın mukaddes nizamına saygısızlık demektir.

10. Tüm dünyayı sel bassa ördeğin umrunda olur mu?

11. Hoca hocayı takkede, deli deliyi dakkada bulur.

12. Bakanın kör olması güneşin ışığına halel getirmez.

13. Ya aşkı öğret bana ya da aşkın yokluğuna üzülmemeyi.

14.  Şeriat der ki:"Seninki senin, benimki benim." Tarikat der ki:"Seninki senin, benimki de senin." Marifet der ki:"Ne benimki var ne seninki." Hakikat der ki:"Ne sen varsın, ne ben."

15. Aşık dışlanır ama dışlayamaz. Aşık incinir ama karıncayı bile incitemez.

16. Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasade ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

17. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

18. Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an'ın hakikatiyle yaşar.

19. Sufi kusur görmez, kusur örter.

20. "Bu dünyada 3 kişiye acıyın: Bir kavmin aşağı düşen yüce kişisine, yoksullaşan zenginine ve cahillere oyuncak olan bilginine." Hz. Ali


YAŞAR KEMAL - İNCE MEMED



ALTINI ÇİZDİKLERİM
1. Bir kişi bütün dünyayı sevincine katar da güldürür, ağıdına alır da ağlatır.
2. Küçük dağları ben yarattım, büyükleri de babamdan kaldı.
3. (Bir adamın omuzlarının genişliğini anlatmak için) İki adam omuzlarına bağdaş kurup otursalar yerimiz dar demezler.
4. Eşkiyayı korkuyla sevgi yaşatır. Yalnız sevgi tek başına zayıftır. Yalnız korkuysa kindir.
5. Yiğidin anası çabuk ağlar.
6. Bir insan ne kadar yürekliyse o kadar korkaktır.
7. Otu çek de köküne bak.

NOT. Fotoğraf Google'dan alınmıştır.

31 Mayıs 2014 Cumartesi

DOSTOYEVSKİ - EZİLENLER



ALTINI ÇİZDİKLERİM
1. Son derece iyi fakat sinirli kimseler iyiliklerine rağmen kederlenmek, öfkelenmek isterler. Bu, adeta onları sarhoş eder. Bundan zevk alırlar ve mutlaka başkalarına, çoğunlukla da en yakınlarından birine çatarlar. Sözgelimi kadınlar, ortada incir çekirdeğini dolduracak bir neden yokken kendilerini mutsuz hissetmek gereksinimi duyarlar.
2. Erkek soğudukça kadının aşkı hararetlenir.
3. Her aşk geçicidir ama karakterlerin bağdaşmaması kalıcıdır.
4. Belki en büyük kahramanlık insanın hayatta ikincilikle yetinmesidir.
5. Erdem, ne kadar erdemli olursa, gizlediği bencillik o oranda kuvvetlenir.

30 Mayıs 2014 Cuma

MUTLULUK (ZÜLFÜ LİVANELİ)


ALTINI ÇİZDİKLERİM:
1. Referanslarını hayattan değil de kitaptan alan herkes gibi profesörü de kurmaca kişilikler gerçek kişiliklerden daha çok ilgilendirir ve etkilerdi.
2. Aklınızdakini direkt söyleyin. Eğer öyle yapmazsanız bunun 2 dezavantajı olacaktır: Karşınızdakinin bilişsel düzeyi tahmin ettiğinizden daha geridir ve anlamayabilir. İkincisi, karşınızdaki birey tahmin ettiğinizden daha akıllıdır, anlamazlıktan gelebilir.
3. Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzan
    Beni bir gözleri âhuya zebun etti felek     (Yavuz Sultan Selim)

28 Mayıs 2014 Çarşamba

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU (PEYAMİ SAFA)


ALTINI ÇİZDİKLERİM:
1. İki hasta kadar birbirine yakın hiç kimse yoktur.
2. "Az ümit edip çok elde etmek hayatın hakiki sırrıdır." Goethe
3. Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.
4. Üstümden çıkarıp yatağa attığım robdöşambr içinde, ebediyen aynı insan bulunacak: hasta.

KİBARLIK BUDALASI (MOLİERE)


ALTINI ÇİZDİKLERİM:
1. Acım sonsuz, ah ederim gece gündüz,
    Esir etti beni sizin güzel gözleriniz.
    Güzel İris, sizi sevene bu kadar zulüm eden siz,
    Kim bilir düşmanınıza neler etmezsiniz?

GENÇ WERTHER'İN ACILARI (GOETHE)


ALTINI ÇİZDİKLERİM:
1. Bildiklerimi herkes bilebilir; yüreğim sadece bana aittir.
2. Bazen aklım almıyor. Onu yalnızca ben, öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir.

EYLÜL (MEHMET RAUF)


ALTINI ÇİZDİKLERİM:
1. Goethe'nin dediği gibi: "Lâyık olan kazanır ve kazanamayan lâyık değildir."
2. Bu dereceye gelince onunla ilgili olmayan en büyük bir şey bile değersiz görünüyor ve onunla ilgili olduğu için en değersiz şey, bir değer kazanıyordu.

SERGÜZEŞT (SAMİ PAŞAZADE SEZAİ)


ALTINI ÇİZDİKLERİM: 

1. İnsan hayatının hangi döneminde olursa olsun, annesine karşı hep çocuktur. Gerçekten mert bir yaradılışı olan bir erkeğin ağlayışı kadar kadında acıma duyguları uyandıracak bir şey düşünülemez. Özellikle o kadın anne olursa.

İNTİBAH (NAMIK KEMAL)


ALTINI ÇİZDİKLERİM:
1. (İnsanoğlu) nitekim her nefesini hayatını uzatmak için alır. Gene her nefesinde hayatında bir nefeslik zaman eksilir.
2. Hicrile çifte nehr-i revân oldu gözlerim
    O nihâli hayli zaman oldu gözlerim
(Ayrılıkla akan çifte nehir oldu gözlerim / O fidan boyluyu epey zamandır gözlerim)
3. Nasıl çıldırmadım hayretteyim hâlâ sevincimden
    Lisânından seni sevdim sözün gûş ettiğim demler
4. Büyük bir ihtimaldir ki ölüm korkusunun bütün insanoğlunu kapsaması da ölümün bir kimseye bir kere geldiği için ölüme alışmanın imkanı olmadığındandır.
5. Sevdiğini üzmemek için doğruyu gizleme. Zirâ bir vakit gelir ki sevdiğin, o gizlemeden haber alır da korktuğundan ziyade üzülür.
6. Aşk birdenbire ortaya çıkabilir ama birdenbire bitmez.
7. Dostum alem seninçün olsa ger düşmen bana
    Gam değil zirâ yetersin dost ancak sen bana
(Dostum, senin yüzünden alem bana düşman olsa, umrumda değil; çünkü bana dost olarak yalnız sen yetersin.)

TAVUK SUYUNA ÇORBA BAŞARMA CESARETİNİ GÖSTERİN



Tavuk Suyuna Çorba kitapları 10'dan fazla kitaptan oluşan bir seri Her kitapta farklı yazarlardan güzel hikayeler yer alıyor. Bu hikayeler bazen her konuda olurken bazen de belli bir konuda oluyor. Kitap da o konuyla ilgili bir isim alıyor. Bu kitapta insanlara cesaret verecek, onları harekete geçirecek hikayeler seçilmiş.

Öykü edebiyatta çok sevdiğim bir tür değil. Buna rağmen Tavuk Suyuna Çorba serisini sevmiştim. Hatta serinin bütün kitaplarını alacağım, hepsini okuyacağım, kütüphanemde duracaklar gibi düşüncelerim vardı ama gerçekleşmedi. Sanırım yaşın ilerlemesiyle beraber bu seriye olan ilgim de azaldı ama yine de evde birkaç tanesi olması ve sıkıldıkça, aklına geldikçe birkaç sayfa okunması güzel olur.

ALTINI ÇİZDİKLERİM:

1. Ah bir dost! Eskiler dostluğun sudan ve ateşten daha zorunlu ve daha tatlı olduğunu söylerler. Ne doğru!

2. Tek kollu da kalsam
    Kötürüm, damgalı da olsam
    Sökülse de bütün dişlerim
    Ne mutlu bana yaşıyorsam ( Bu kadar yaşam sevinci biraz fazla sanki)

3. Dünden daha çok, yarından daha az.

4. Aşkın dokunduğu her insan şair olur. (Platon)

5. Güçlükler yaşamın bir parçasıdır ve siz bu güçlükleri paylaşmazsanız sevdiğiniz insana sizi ne denli sevdiğini gösterme şansı vermemiş olursunuz.

6. Gerçek bir aşka sahipseniz başka bir şeye ihtiyacınız yoktur. Değilseniz, başka neye sahip olursanız olun önemi yoktur.

7. Yaşamımız boyunca en mutlu olduğumuz an sevildiğimizi anladığımız andır. (Victor Hugo)

8. Sona erdiği için üzülme, başına geldiği için gülümse.

9. Korkmamız gereken tek şey korkudur.

10. Bir kadının sahip olabileceği en iyi koca arkeologdur. Kadın ne kadar yaşlanırsa kocasının ilgisi o kadar artar.

11. Midem bulanıyor ve her tarafım karıncalanıyordu. Ya aşık olmuştum ya da çiçek hastalığına yakalanmıştım.

12. Şimdiye kadar inandıklarınıza inanmaya devam ederseniz, şimdiye kadar ne elde ettiyseniz onu elde edersiniz.

13. Seviyorsanız başka bir şeye zamanınız kalmaz.

14. Herkesin 2 seçeneği vardır: Ya sevgiyle dolu olursunuz ya da korkuyla (Albert Einstein)

15. Bir sevgi gösterme fırsatını kaçırmak, sevgi görme fırsatını kaçırmak demektir.

16. Kollar sarılmak içindir.

17. Çok şey vaat edin, vaat ettiğinizden çoğunu verin.

18. Hayatta 2 ilke vardır: 1. Küçük sorunları kendinize dert etmeyin. 2. Her şey küçük sorundur.

19. Okumayı bilen ama okumayan birinin okumayı bilmeyen birinden farkı yoktur.

JANE EYRE (CHARLOTTE BRONTE)


ALTINI ÇİZDİKLERİM

1. Öfkeyle davranıp, seninle ilgisi olan herkesi etkileyecek kötü sonuçlara yol açan kötü bir şey yapmaktansa, kendin dışında kimsenin hissetmediği bir acıya sabırla katlanmak çok daha iyidir.
2. Hz. Süleyman: "Sevginin olduğu bir sofrada ot yemek, nefretin olduğu bir sofrada kızarmış bir öküzü yemekten evladır." derken doğru söylemiş.
3. Eğer kendime olan saygım ve koşullar gerektirirse yalnız da yaşayabilirim. Mutluluğu satın almak için ruhumu satmama gerek yok. Bütün zevkler benden uzak tutulsa ya da ödeyemeyeceğim bir bedel karşısında satılsa bile, beni hayatta tutacak içsel bir zenginliğe doğuştan sahibim.
4. Fark edilmeden onu izleyebileceğimi görür görmez gözlerim elimde olmadan onun yüzüne gitti. Göz kapaklarım denetlenemez bir şekilde kalkıyor ve göz kapaklarım onun üzerine sabitleniyordu. Baktım, bakmaktan şiddetli bir zevk aldım; yine de değerli bir acıydı bu. Saf altından ve ucu çelikten bir acı; susuzluktan ölmek üzere olan ve sürüne sürüne ulaştığı kuyunun zehirli olduğunu bilmesine rağmen, yine de çömelip suyundan kana kana içen adamın hissettiğine benzer bir zevkti bu.
5. Güzellik bakanın gözündedir.
6. O günlerde yarattığı kul yüzünden Tanrı'yı göremez olmuştum; çünkü kulu bir idol haline getirmiştim.

NİŞANLIYA MEKTUPLAR (VİCTOR HUGO)



Nişanlıya Mektuplar'ı okuduğumda üniversitedeydim. Yurdun çalışma odasında herkes ders çalışırken ben bu kitabı okurdum.

Victor Hugo sevdiğim yazarlardan. Bir de bu kitabın gerçek hayatta karısı olan Adele Foucher'e nişanlıyken yazdığı gerçek mektuplardan oluştuğunu öğrenince büyük bir istekle ve merakla kitaba başladım. Kitap çok akıcı başladı ve öyle devam etti. Bu nedenle kısa sürede bitecek diye düşündüm ama öyle olmadı çünkü ben 5 sayfa okuyorsam yarım saat hayal kuruyordum. O kadar romantik ve etkileyici yazılmış ki mektuplar, insan kendini Adele yerine koymadan duramıyor. Bu mektuplar bana yazılsaydı neler hissederdim diye düşünüyorsunuz.

Kitapta sadece Victor Hugo'nun mektupları var, karşı tarafın mektuplarını okuyamıyoruz. Kitap açısından bunun iyi olduğunu düşünüyorum çünkü karşı taraf büyük ihtimalle Victor Hugo kadar etkileyici mektuplar yazamamıştır. Bu da kitabın etkisini azaltabilirdi. Ayrıca kadının ne yazdığını ve çiftin ne yaşadığını bilmeden sadece Hugo'nun mektuplarını okuyarak yaşanılanları tahmin etmek daha eğlenceli ama genel olarak bayan Adele Foucher'in kaprisli bir kadın olduğu izlenimine kapıldım. Hugo'nun sevgisinden şüphe ettiğini söyleyip sen beni sevmiyorsun tavrı takınınca Hugo'nun sayfalarca aslında onu ne kadar sevdiğini anlatmasını okuyoruz. Ben kendi adıma bundan hiç şikayetçi değilim :-)

Bu kitabı her kadın hayatındaki erkeğe okutmalı. Ayda yılda bir çiçek alma, güzel bir söz söyleme dışında çok da bir şey beklemediğimiz erkeklerimiz bunları bile yapamazken Hugo'nun aşkının büyüklüğü karşısında etkilenip değişirler belki kim bilir...

Son söz: Yazar adamın aşkı da bunu ifade ediş şekli de bambaşka be...

ALTINI ÇİZDİKLERİM

1.Sevmeyi severek seveceği kişiyi aradı.
2. Elde edilen hiçbir şey elde etme zahmetine değmez.
3. Yalnızlığın insanı delirttiği söylenir ve hangi yalnızlık bekarlıktan beter olabilir ki...
4. Mutsuzluk seninle güzel, mutluluk sensiz dayanılmaz.
5. Seven insan sevmekten gurur duyar.
6. Kendine saygı duyana saygı duyulur.
7. İnsan sevdiği kadar sevilmek ister.
8. Gerçek anlamda ve derinden mutlu olan biri, ciddi ve huzurludur, kendini neşeli gösterme gereği duymaz. Etrafındakilerin hiç önemi yoktur onun için. Kendisi ve diğeri yeterlidir ona, hepsi bu. Ruh, böyle bir mutlulukla dolup taştığında bunu dışa vurmaktan çekinir. Neşesiyle ilgisiz kişileri coşturmaya çalışmaz. Sadece kendisine karşılık veren ve kendisiyle aynı mutluluğu hisseden ruhla paylaşır duygularını. Büyük heyecanlar Adele, sessizlik içinde yaşanır. Kusursuz mutluluk duyan kişi gülmez, tam bir mutsuzluk duyansa ağlamaz.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ (KHALED HOSSEİNİ)


Daha önce birçok kez hayal kırıklığıyla sonuçlanan denemelerim sonucunda bestseller kitaplara karşı bir ön yargım oluşmuştu. Bu yüzden Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş isimli kitapların yazarı Khaled Hosseini'ye de başta şüpheyle yaklaştım. İki kitabını da 2 sene önce almama rağmen yeni okudum ama şimdi keşke ilk çıktığı gün alıp okusaydım diyorum.

Temelde Uçurtma Avcısı iki erkeğin dostluğunu, Bin Muhteşem Güneş ise iki kadının dostluğunu anlatıyor. Hemcinslerimle daha iyi empati yapabildiğim için mi yoksa onu daha yeni okuduğum için mi bilmiyorum ama ben Bin Muhteşem Güneş'i daha çok sevdim. Tabii yazar ilk kitabında yaptığı acemilikleri ikinci kitabına yansıtmadığı ve daha tecrübeli bir yazar olarak Bin Muhteşem Güneş'te daha başarılı olduğu için de olabilir.

Pek duygusal olmayan ve kolay ağlamayan biri olarak eser beni bu konuda çok zorladı. Birçok yerde gözlerim doldu, ağlamamak için kitaba ara vermek zorunda kaldım. Kitabın tamamını kalabalık bir ortamda okumamın da kendimi kontrol etmemde etkisi oldu. Eğer bu kitabı evde yalnızken okusaydım büyük ihtimalle kitabı kapar, hüngür hüngür ağlar, sonra okumaya devam ederdim.

2 kitabını okumuş biri olarak (zaten yazarın 3 kitabı var)  Khaled Hosseini için ilk söyleyebileceğim şey kitaplarını gerçekten akıcı yazdığı. Kitap okumayı sevmeyen, kitap okurken sıkılan kişiler bile yazarı zevkle ve istekler okuyacaklardır. Hem bu kadar basit yazıp hem de bu kadar etkileyici olabilmesi inanılmaz. Yazarın bu kadar etkileyici ve duygusal yazmasında hiç şüphesiz ki hayatının bir bölümünü doğduğu topraklarda geçirmesi ve yazdığı üzücü olaylara bizzat şahit olması yatıyor. Yine de tıp eğitimi alıp doktor olmuş birinin ilk iki kitabında bu denli başarılı olması takdire şayan.

-------------------------------------------------SPOİLER--------------------------------------------

Kitabın arka kapağında bu kitabın iki kadının dostluğunu anlattığını okuduğumda Meryem ve Fariba'yı kast ettiğini sandım. Meryem'in Fariba ile değil de Leyla ile dost olması benim için güzel bir sürpriz oldu.

Raşit'in tuttuğu adam Tarık'ın öldüğünü söylediğinde yalan söylüyor olabileceğini de hiç düşünmedim. Kitabın her satırında öyle bir şiddet vardı, insanlar öyle kolay ölüyordu ki Tarık'ın ölmesi de bana çok normal gelmişti. Hatta kitabın dramını arttırdığını düşünmüştüm. Ama tabii Tarık'ın hiç beklenmeyen bir anda gelip Leyla'ya ve biz okuyuculara ümit vermesi daha güzel oldu.

-----------------------------------------------SPOİLER BİTTİ-------------------------------------

Şimdi en kısa zamanda yazarın son kitabı "Ve Dağlar Yankılandı"yı alıp okumak istiyorum.

ALTINI ÇİZDİKLERİM: 

1. Yılanın soktuğu adam bile uyuyabilir ama aç adam asla...
2. Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, mutlaka bir kadını gösterir.