Öncelikle uzun bir yazı olacak baştan uyarayım. Sonuna kadar
okuyanlar yorumlarda ses versin 😃
Bu yazıda kendi lohusalık dönemimi anlatacağım. Siz benim
yaşadığım gibi yaşamayabilirsiniz. Belki hiç sendrom yaşamazsınız ya da daha
ağır yaşarsınız. Bu süreçte herkesin farklı bir tecrübesi oluyor. Bu yüzden
benim yaşadıklarımı sadece bir tecrübe olarak okuyun.
Hamilelerin bu yazıyı okumasını önermem. Şimdiden içiniz kararmasın. Lohusalar “Benim
yaşadıklarımı yaşayan başkaları da varmış.” diye düşünüp rahatlamak için okuyabilir.
Yine de tercih sizin. Yazım çok karamsar başlayıp iyimser bir ruh haliyle
bitiyor.
Bu yazıyı yazıp yazmamayı çok düşündüm. Normalde bloğumda çok
kişisel yazılar yazmıyorum. Hatta içimi bu kadar dökeceğim bir yazı şimdiye
kadar (altı senedir) yazmadım ama bunu yazmak istedim. Eşime, anneme, en yakın
dostuma bile hepsini anlatmadığım bunalımımı yazıya dökmem gerekiyordu. Ancak öyle
huzur bulacağımı hissediyorum. Bir de bir yerlerde kendini kötü hisseden bir
lohusa bu yazıyı okursa ona umut olmak istiyorum. Sosyal medyada herkes ne
kadar mükemmel anne olduğunu paylaşıyor. İnsan o paylaşımları gördükçe kendinde
bir sorun olduğunu düşünüyor ve daha çok üzülüyor. Bocalayan, üzülen, bunalan
annelere yalnız değilsiniz, demek istedim. Bir de eğer bir gün ikinci çocuğu
düşünürsem öncesinde bu yazdıklarımı okuyup ona göre karar veririm dedim 😅
Geçen sene 31 yaşındayken ilk çocuğumu doğurdum. Hamileliğim çok
rahat geçti. Mide bulantısı, halsizlik, uykusuzluk vb. sorunlar yaşamadım. Sadece
hamileliğimin son aylarında mide yanması şikâyetim oldu. Onu da biraz kötü
beslenmeme yoruyorum.
Hamile kaldığımı öğrendiğim günden beri normal doğum istedim.
Sezaryen mecbur kalırsam bir seçenek olabilirdi. Bu yüzden aktif bir hamilelik
geçirdim. Doğumumdan birkaç gün önce bile günde bir saat dinlenmeden çok rahat
yürüyordum ama işte bu işler biraz da şans işi. Bebek doğum pozisyonu almadı, sancım
gelmedi, hiçbir doğum belirtisi göstermedim. Hamileliğimde 42.haftaya girince
doktor artık bekleyemeyeceğimizi söyledi ve sezaryen oldum.
Sezaryen bana normal doğumdan korkutucu geliyordu. Özellikle doğumdan
sonra kendini toparlaman için zamana ihtiyacının olması gözümü korkutuyordu. Bakman
gereken bir bebek varken nasıl dinlenebilirdin ki? Korktuğum gibi olmadı. Ameliyatım
çok rahat geçti. Doğumdan 6 saat sonra destek almadan odada tur atabiliyordum. Sadece
oturup kalkarken ve yatarken ağrım oluyordu ama doktorun çok ağrın olursa
yaptırırsın dediği iğnelerden yaptıracak kadar değil. Hatta ekstradan ağrı
kesici bile kullanmadım.
Hamileliğim ve doğumum bu kadar rahat olunca lohusalığım da
rahat geçer diye düşünmüştüm. Fena halde yanılmışım.
Zeynep doğduktan dakikalar sonra |
Zeynep 9 Nisan 2019’da saat 14.20’de doğdu. Yanıma verdiler. Emzirdim.
Her şey yolunda gidiyordu. Bir ara çocuk doktoru kontrole geldi ve burnunun
tıkalı olduğunu söyledi, açtılar. Gece olunca çok ağlamaya başladı. Nefesi hırıltılıydı.
Hemşireyi çağırdığımızda burnunun tekrar tıkanmış olduğunu söyledi ve tekrar
açtı. Ertesi gün doktor kan testi yaptı. Kanında enfeksiyon bulunduğunu
söyledi. Hamileyken grip olmuşsam ya da idrar yolu enfeksiyonu geçirmişsem
bebekte de enfeksiyon olabilirmiş. Ben idrar yolu enfeksiyonu geçirmiştim. Kontrol
amaçlı Zeynep’i beş gün küvözde tutacaklarını söylediler. Zeynep hastanede
kaldı, biz çıktık.
Benimle annem ilgileneceği için ailemin evine gittim. Çok garipti.
Hastaneden çıktık, eve geldik ama bebek yok. Ailemle oturuyorum, televizyon
izliyorum, bebek yok. Her şey eskisi gibi. O gün gündüz dört saat uyudum. Rüyamda
hamileliğimin ve doğumun rüya olduğunu, aslında çocuğumun olmadığını gördüm. Kendimi çok kötü hissettim.
İlk gün olayların sıcağında bir şey hissetmedim. Ertesi gün
bebek yoğun bakım katına çıktığımda bütün duygular birden hücum etti ve beş gün
boyunca katlanarak arttı. Ben çevremde soğuk ve duygusuz olarak tanımlanan
biriyim. Kolay kolay ağlamam, hatta çok ağlayan insanlarla da “sulugöz” diye dalga
geçerim. Zeynep doğduktan sonraki bir ay içinde, hayatımda ağlamadığım kadar
çok ağladım. Bazen yüzümde en ufak bir mimik olmadan öylece durdum ve
gözyaşlarım aktı. Bazen de hıçkıra hıçkıra, böğüre böğüre ağladım. İnsanın gözyaşlarını
durduramaması nasıl bir şeymiş ilk kez yaşadım. Ağlamak istemiyorum ama kendime
engel olamıyorum.
Ben küvözde sadece erken doğan bebekler yatar sanıyordum. Zeynep
zaten geç doğduğu için onun yatacağı hiç aklıma gelmemişti. Sonradan fark ettim
ki bebeklerin doğumdan sonra küvözde yatması çok yaygınmış.
Hiç bebek yoğun bakımına gittiniz mi? Allah kimseyi oraya
düşürmesin. Odada bir sürü bebek. Çoğu sürekli ağlıyor. Yeni doğum yapmış
anneler hastanenin kapısında görüş saati gelsin diye bekliyor. Kimisi zor
ayakta duruyor. (Evet, bebek yoğun bakımının kapısına hastane sandalye koymayı
akıl edememiş. Belki de doğum yapalı saatler olan kadınlar zorla ayakta
bekliyorlar.) Görüş saatinin gelmesini bekliyoruz. Bir saat bebeğimizi görebileceğiz.
Zeynep’e bir zıbın giydirmişler(Bizden kıyafet almamışlardı). Üstünde “Anasının
kuzusu” yazıyor. Ben onu görünce ağlamaya başlıyorum, dakikalarca susmuyorum ve
bu sahne her gün tekrarlanıyor. Hatta gözyaşlarım katlanarak artıyor. “Zeynep’in
yanında yatan bebeğin annesi niye hiç gelmiyor. Acaba annesi onu sevmiyor mu?”
diye düşünüyorum ağlıyorum. Odada engelli bir bebek var. Onun ve ailesinin ne
kadar sıkıntı çekeceğini düşünüyorum ve ağlıyorum. Bebeklerin ağlama sesinin ne
kadar rahatsız edici olduğunu düşünüyorum ve orada çalışan hemşireler için
ağlıyorum.
Beş gün geçiyor. Çok şükür Zeynep iyileşiyor ve beraber
ailemin evine dönüyoruz. İnternette yeni doğan bebeklerin 20 saate kadar
uyuyabileceği yazıyor ama Zeynep uyumuyor. 30, en fazla 40 dakika sonra çığlık
atarak uyanıyor. Asla sakin bir şekilde uyanmıyor, mutlaka ağlayarak uyanıyor.
Allah’ım bir kere de gülerek uyanır mı acaba diye düşünüyorum. (Evet, uyanıyor
ama aradan biraz zaman geçmesi gerekiyor.)
“Bebeğinizi 2-3 saate bir emzirin.” diye okumuştum. En büyük
yanılgım bu oldu. Halbuki yeni doğan bebek gak dese emzirilecekmiş, guk dese
emzirilecekmiş, bilmiyordum. Zeynep’i emziriyorum. Yarım saat sonra bas bas
bağırıyor. Çevremdekiler emzir diyor. Emzirmek anne ve bebek arasındaki en
güzel bağdır diyorlardı ama ben öyle hissetmiyorum. Sanki ruhumu emiyormuş,
hayat enerjimi tüketiyormuş gibi hissediyorum. Zeynep’i emzirdikten sonra hemen
anneme veriyorum. Neredeyse bir ay boyunca emzirme dışında kızımı kucağıma
alamıyorum.
Hamileliğimde 12 kilo almıştım. Doğumdan on gün sonra hepsini
veriyorum. Hatta doğumdan iki hafta sonra 14 kilo vermiş durumdayım ama kızımı
kucaklayacak halim yok. Herkes bana “Ye” diyor. “Bu çocuk aç, doymuyor, sütün
olması lazım, ye.” diyorlar ve ben yemeye başlıyorum. Verdiğim bütün kiloları
alıyorum. Hâlâ o kiloları verebilmiş değilim. 9 aylık hamileyken şimdiki
halimden daha fit görünüyordum.
Kontrol amaçlı gittiğimiz doktor, Zeynep’in kilo artışını az
bulunca mama takviyesi yapmamız gerektiğini söylüyor. Günde birkaç kere mama
veriyoruz. Bu sefer çevremden “Mama verirsen seni bırakır.” yorumları duyuyorum.
Mama verirsem beni bırakır, vermezsem aç kalıyor ve ağlıyor. Ne yapmam
gerektiğini bilmiyorum.
Doğum yapmadan önce internette erkek bebeklerin kızlara göre
daha gazlı olduklarını okumuştum. Çok sevinmiştim. Benim kızım olacak, gaz
sıkıntısı yaşamayacak diye. Yanılmışım. Zeynep’le beraber gaz çıkarmanın insan
vücudu için ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Küçücük bebek kıpkırmızı
oluyor, bas bas bağırıyor, uyumuyor, emmiyor, sancı çekiyor. Her emzirmeden
sonra gazını çıkarın, diyorlar. Emzirirken uyuyakalıyor, gazını çıkarayım desem
uyanıyor. Bebeği uyandırma yatır diyorlar. Bu sefer Zeynep on on beş dakika
sonra ağlayarak uyanıyor. Birisi ben çocuğumun gazını hiç çıkartmadım, diyor. Başkası
olur mu, her seferinde gazını çıkartmalısın diyor. Kimisi sırtına pat pat vur,
diyor. Kimisi sırtını ovala diyor. Kimisi de kucağına yatır, öyle gazını çıkar
diyor. Ne yapacağımı bilmiyorum.
Şehir dışından arkadaşım geliyor Zeynep’i görmeye. En yakın
arkadaşım. Onu aylardır görmemişim, çok özlemişim ama konuşamıyorum. Cümle kuramıyorum.
Ağzımı açmak çok zor geliyor. O konuşuyor, anlatıyor, gülüyor, ben bakıyorum
sadece (Daha sonraki görüşmemizde o gün çok boş baktığımı söylüyor.) Konuşma
yeteneğimi kaybetmiş gibiyim ve bu durum hâlâ tam olarak düzelmedi. Bazen kelimeler
aklıma gelmiyor. Bir şey diyecekken başka bir şey diyorum. Bazen yaptığım hatayı fark ediyorum, bazen çevremdekiler yanlış söylediğimi söylüyorlar. “Öyle
mi?” diyorum, farkında değilim.
Annem sabahları Müge Anlı izliyor, akşamüzeri Esra Erol.
Programlarda çocuğunu bırakanları, 20-30 yıl sonra bıraktığı çocuğu aramaya
gelenleri izliyorum. Zeynep’i biri alsa, yetiştirse, sonra bana verse ne güzel
olur, diye düşünüyorum. Kardeşim o ara nişanlı. Keşke evli olsaydı diyorum,
belki Zeynep’e onlar bakardı.
Nisanda Portakal Çiçeği Festivali oluyor, gidemiyorum. Mayısta
tiyatro festivali oluyor, gidemiyorum. Eylülde film festivali oluyor,
gidemiyorum. İnstagram’da gezen, eğlenen, arkadaşlarıyla buluşan insanları
gördükçe bunalıma giriyorum. Hayatım bitti diye düşünüyorum. Artık asla mutlu
olamayacağım. Bir daha asla gülemeyeceğim.
İlk altı ayda sadece bir kitap okuyabiliyorum. Ben her ay 8-10 kitap okurdum.
Annem, babam, kardeşim, eşim bana çok yardımcı oluyorlar. Bu sefer
vicdan azabı çekiyorum. Eskiden insanlar 8-10 çocuk yaparmış. Çocuğuna tek
başına bakanlar var. Çocuğu engelli olanlar var, hasta olanlar var. İkizi,
üçüzü olanlar var. Bebeği kolik olanlar var. Onlar nasıl bakıyor? Ben bir
çocukta neden bu kadar zorlanıyorum? Bir çocuğa beş kişi bakıyoruz. Neden şikâyet
ediyorum? Ailem yanımda, bana destek oluyorlar. Çok şükür çocuğum sağlıklı, ben
sağlıklıyım. Niye bu kadar zor geliyor?
Çevremdeki herkes kırkı çıkınca düzeleceğini söylüyor. “Kırkı
çıkınca sakinleşir.” diyorlar. Günleri saymaya başlıyorum. 17, 25, 30. Zeynep
bir aylık olunca eşim evimize gitmemiz gerektiğini söylüyor. Artık çocuğumuz
evimize alışsın, bir düzeni olsun, diyor. Haklı ama tek başıma Zeynep’le yalnız
kalamam ki. Ona tek başıma bakamam. Yine de evimize gidiyoruz. Haftada iki gün,
eşimin dersi az olunca evde kalıyorum. Eğer dersi çoksa beni annemlere
bırakıyor. Zeynep’le 2-3 saatten fazla yalnız kalmak istemiyorum.
38.günde mamayı bırakıyoruz. Buna çok seviniyorum. O günü
milat kabul ediyorum. Zeynep daha sakin. Ben de artık o kadar zorlanmıyorum. Gerçekten
kırk gün saymalarının bir nedeni varmış, diyorum.
Gaz sorununun bitmesi için biraz daha beklememiz gerekiyor. Neyse
ki 4.ayda o da halloluyor. Artık Zeynep gazını kendi daha rahat çıkarıyor. Bir insanın
gaz çıkarmasına bu kadar sevineceğim asla aklıma gelmezdi. Beni sadece bebeği
olanlar anlayacaktır.
Zeynep 29 Ekim'de, 6.5 aylık. |
Zeynep 5,5 aylık olunca işe başlıyorum. Ders programım
istediğim gibi olmuyor. Zeynep’i ancak 15.30’dan sonra görebiliyorum. Annem ve
babam baktığı için içim rahat ama keşke daha erken kavuşabilseydik diye
düşünüyorum.
Ağlama krizleri ara ara geliyor. Bazen çok basit bir cümleye
alınganlık yapıyorum. Art niyetsiz sorular beni dakikalarca ağlatabiliyor. “Lohusalık
40 gün değil, emzirdiğin sürece devam eder.” Lafının haklı olduğunu düşünmeye
başlıyorum.
Zeynep 7 aylıkken bir arkadaşım zor bir doğum
gerçekleştiriyor. Bebeğinin %80 ihtimalle öleceğini, yaşasa bile bir engeli
olabileceğini söylüyorlar. Bebeği haftalarca başka bir şehirde küvözde kalıyor.
Arkadaşım da hastanelerde bebeğinin yanında. Onun yaşadıklarını görünce
silkinip kendime geliyorum. İnsanlar nelerle uğraşıyor, yeter artık şikâyet
ettiğin diyorum. O günden beri daha iyiyim.
Zeynep 10 aylık |
Bebeğin olmadan önce ne kadar kitap okursan oku yaşayarak
öğrenmek bambaşka bir şeymiş. Bu öyle bir süreç ki kitaplar doğru cevabı
vermiyor. Çevrenizdeki insanlar hatta doktorlar bile yanlış davranabiliyor. İçinizden
gelen ses en güvenilir yol göstericiniz. Her zaman doğruyu bulmuyorsunuz belki
ama annelik içgüdüsü diye bir şey var. Bebeğinizin dilinden en iyi siz
anlıyorsunuz. Onu gözlemlemeniz ve içinizden gelen sesi dinlemeniz lazım.
Zeynep şu an, maşallah diyeyim, çok sakin bir bebek. İnsanları
seven, güleryüzlü, uyku saatleri düzenli, gelişimi normal, bizi yormayan,
çevremdeki insanların özendiği bir bebek. (Siz de maşallah deyin lütfen) İlk
aylarda bu kadar zorlanmamın nedeni tecrübesizliğim ve ben bilirim tavrım. Çevremdeki
insanlara biraz daha kulak verebilirdim. Mesela Zeynep’in ilk ay çok
ağlamasının nedeni gerçekten aç olmasıymış. Düşündükçe hâlâ vicdan azabı
çekiyorum. Aç olan bebeği biz sallaya sallaya uyutmaya çalışıyorduk. Tabii başarılı
olamıyorduk. Ona da bize de eziyet oluyordu. Keşke daha sık emzirseymişim ya da
mama vermekten korkmasaymışım.
Zeynep’in tepkilerinden laktoz intoleransı olduğunu çok geç
fark ettim. Fark ettiğimde de çare bulmakta yetersiz kaldım. Süt ürünleri
Zeynep’te aşırı gaz yapıyordu. Bu da, özellikle ilk dört ay, ciddi bir sorundu.
Benim yapmam gereken süt ürünlerini tüketmemekti ama ben bunu yapamıyordum
çünkü sütüm olsun diye o kadar çok yemeye alışmıştım ki süt, yoğurt, peynir,
çikolata, bisküvi, tatlı vb. yiyecekleri tüketmeden duramıyordum. Dört ay
bunları yemesem melek gibi sakin bir bebeğim olacaktı ama ben bunun yerine
ağlama krizleri, meme reddi gibi sorunlarla uğraştım.
Böyle uzun yazınca asırlar sürmüş gibi geliyor ama zaman çok
çabuk geçti. Bugün 9 Nisan 2020. Yani Zeynep 1 yaşında. Benim bu bir senede
hatırladığım, kırkının çıkmasını saymam ve dördüncü ayda gaz probleminin
bitmesi. Ondan sonrası bende yok. Arkadaşımın doğumuyla yedinci ayı aklımda
kalmış. Bir baktım bir yıl olmuş bile.
Demem o ki sevgili lohusa kardeşim, zaman geçiyor. Bebeklerimiz
büyüyor. Sana şu an zaman hiç geçmiyor gibi gelebilir ama gün gelecek bebeğim
ne zaman bu kadar büyüdü diyeceksin. Lohusalığın ve bebeğinin ilk yılının
tadını çıkarmaya bak. Bugünler geri gelmeyecek. Bir sene hatta birkaç sene
kendinden ödün vermen gerekebilir ama ileride keşke çocuğumla daha çok zaman
geçirseydim dememek için bugünlerin kıymetini bilmek lazım.
Yazım karışık gelmiş olabilir. Aklıma dolan düşünceleri
toparlamaya çalıştım. Elimden bu kadarı geldi. Umarım siz çok daha rahat
lohusalıklar yaşarsınız. Sevgiler.
Zeynep 1 yaşında |
Çok samimi bir yazı olmuş, ellerinize sağlık. Eski fotoğraflarda kızınızın sağ gözü biraz şaşı gibi ve son fotoğrafta ağzı biraz yamuk çıkmış sanki. Çektiğiniz çileler bu küçük kemçük ağızlı kız için değer miydi? Pişmanlık var mı?
YanıtlaSilHaydar Çokduygusaloğlu,
Silyeni doğan bebekler hep şaşı olur. Çoğu sonradan düzeliyor. Ağzının yamukluğu babadan geçme maalesef :-)
ya şulee...
YanıtlaSilbu yazdıklarının neredeyse hepsini ilk çocuğumda birebir yaşadım... ay ne ağladım yaa ne ağladımmm... Gelene ağladım gidene ağladım ki ben zaten ağlak bir insanım :D önce bebeğe sinirlendim geldi tüm düzenimizi bozdu diye :D :D :D nasıl yemek yapıcam nasıl dışarı çıkıcam haydaaa bir daha ağla :D sonra her şey zamanla geçti tabi ki... bizim gaz sorunumuz 1 yaşında bitti düşün yılmıştım gazdan artık. Hamilelikte 12 kilo alıp 20 kilo geriye verdim :D ama hepsi geçti hatta ikinci çocuğumu bile büyüttüm ki gerçekten ikinci çok çok rahat büyüyor lohusalık sendromu bile çok az yaşadım. ikinci çocukta yaşlandım ben galiba sendromu oldu bende çokça ama onlarda gelip geçti şimdi büyük oğlum 3.5 küçük oğlum da 1.5 yaşında :) çok güzel bir yazı olmuş insan o dönemi yaşarken böyle yazılara çok ihtiyaç duyuyor çünkü ellerine sağlık ...
İçimdeki yaz,
Silsen çocukları büyütmüşsün ne güzel :-) Ya gaz çıkarmanın ne kadar önemli olduğunu insan çocuğu olunca anlıyormuş. Neyse ki bizimki 4.ayda bitti. Daha uzun sürseydi ne yapardım bilmiyorum. Allah bebeği kolik olanlara yardım etsin. Çok zor, çok.
vee biricik minnoş kızının doğum günü kutlu mutlu olsun nice sağlıklı mutlu huzurlu günleri olsun :)
YanıtlaSilİçimdeki yaz,
Silçok teşekkür ederim canım. Amin :-)
Her zaman dediğim tek şey vardır. Bebeğin ilk üç ayı kadar zor başka dönemi yok. Ki ben lohusa psikolojisine hiç girmedim. Yine de ne zaman yeni bir anne görsem, sen bir de büyüsün de gör zorluğu diyenlere inat, en zorunu atlattın, dört at geride kaldı, bundan sonrasında hiç bu kadar zorlanmaacaksın derim. Ki 18 yıldır canıma okuyan bi oğlum var, yine de aynı fikirdeyim :)
YanıtlaSilZeynep bebeke maşallah. Nice nice harika yılları olsun.
Senin de anne olma günün kutlu olsun :)
Handan,
Silteşekkürler Handan. Bunu senden duyduğuma sevindim. Ben çocuğum olmasını hayal ederken hep onu yetişkin olarak düşünmüşüm. Beraber oturup sohbet edeceğiz, kafeye gideceğiz, yürüyüş yapacağız, kitap okuyacağız vb. Hiç bebekliğini düşünmemişim :-) Yaşayarak öğrendik. Şimdi bir yaşına geldi ve ben o büyüdüğü için çok mutluyum.
Maşallah:) Zeynep'in doğum günü kutlu olsun.
YanıtlaSilAnnelik zor ,lohusalık benim içinde sıkıntıydı.Hep başımda kırmızı/mavi kurdale dudağımda rujum,kucağımda bebekler sırıtıp, mutluluk pozu verecğimi sandım Oysa hastaneden eve gelip günlerce ağlamıştım ''Bu kadar zor olduğunu söylemediniz, ben bunlara bakamam'' diye.Bırakın kırmızı kurdaleyi saçımı başımı toplayacak halim yoktu. Zaten 40'ı çıkmadan lohusa yalnız bırakılmaz derler büyükler.Sonra alıştık ,iyi ki varlar hayatımızın en güzel parçası yavrularımız.
Kızına da güzel ,mutlu sağlıklı br ömür diliyorum tekrar.
Mehtap,
Silçok teşekkür ederim. Ben de doğurmadan önce bu kadar zor olacağını bilmiyordum :-)
Ne kadar içten bir yazı olmuş. Hastane kısmında beni de ağlatacaktınız nerdeyse.
YanıtlaSilZeynep de çok tatlıymış maşallah. Nice mutlu yaşları olsun. Annelerimizin hakkını ödeyemeyiz, gerçekten bu yazıyla birlikte bir kez daha emin oldum.
Vakitsiz Kelimeler,
Silçok teşekkür ederim. Annelerin ne kadar cefakar olduğunu ben de anne olunca anladım. Hani anne olunca anlarsın diyorlar ya gerçekten anne olunca anlıyorsun birçok şeyi :-)
Yazını okumadım ama Zeynep hanıma maşallah demeye geldim :)
YanıtlaSilTozlu Hayaller Kütüphanesi,
Silteşekkürler canım :-)
Ben de lohusanın kız kardeşi sendromu geçirmiştim ki ne kadar zor bir deneyim olduğunu söylemeden edemeyeceğim :D karşında neye uğradığını şaşırmış bir abla ve neye uğradığını şaşırmış bir yeğen dururken insan ne yapacağını bilemiyor. Hem yardımcı olmak istiyorsun ama ne yapsan olmuyor. Bebeği kucağına alıyorsun alma alıştırma sen gidince anne ne yapacak diyorlar, bebeği kucağına almıyorsun anneye biraz yardımcı olsana diyorlar. Anneye yardımcı olmak için fikir yürütmeye çalışıyorsun sen anne değilsin bilmezsin diyorlar. Anne üzülüyor sen üzülüyorsun ne üzülüyorsun bunlar doğal süreçler diyorlar, üzülmüyorsun onunla empati kurmuyorsun diyorlar :D Diyorlar da diyorlar zaman da öylece geçiyor. Ben bu yorumu yazarken bir ses kaydı geldi telefonuma "teyze bana önü alçak arkası yüksek turunculu kamyon alsana" diyor. Alsam şımartma hep kırıyor oyuncakları diyorlar almasam ne biçim teyzesin diyorlar :D Demeye devam ediyorlar zaman da böylece geçiyor.
YanıtlaSilAustenzede,
Silhahahaha aklıma bekarlara ne zaman evleniyorsunuz, evlilere ne zaman çocuk yapıyorsunuz diye sormaları geldi. Bu çevrenin her zaman söyleyecek bir şeyi oluyor. Bu durumun sana en büyük katkısı kendi çocuğun olduğunda daha tecrübeli olman olabilir :-)
Selamlar blogunuzu takipteyim sizde blogumu takip edip son yazıma yorum yaparsanız çok ama çok mutlu olurum :)
YanıtlaSilCan Uzunyol,
Silhoş geldiniz :-)
Selamlar Blogunuzu Takipteyim Sizde blogumu takip edip son yazıma yorum yazarsanız çok ama çok mutlu olurum :)
YanıtlaSilCan Uzunyol,
Silbu yorumu daha önce yazmıştınız zaten :-)
Çok samimi bir yazı olmuş :)) Neyse ki o günleri atlattın, gelecek günler daha güzel olacak :)) Nice yıllar diliyorum Zeynep'e, hep böyle güldürsün hayat onu :))
YanıtlaSilKağıt Salıncak,
Silçok teşekkür ederim Elif. Ben de öyle umuyorum :-)
Çok içten bir yazı olmuş ve dediğin gibi aynı şeyleri yaşayanlara destek olacak bir yazı. Zeynep çok tatlı maşallah, yeni yaşı kutlu olsun. İnşallah hayatı her daim gönlüne göre geçer :)
YanıtlaSilGül Özdemir,
Silçok teşekkür ederim Gül. İnşallah dediğin gibi olur :-)
geçmiş olsun diyelim :) güzel günlerini düşün onları unut.. zira aklında tuttukça bir sonrakinde de aynısı tekrar etmesin :)
YanıtlaSilsevgiler ♥
Nilgün Komar,
Silteşekkür ederim Nilgün. Umarım o dönemler bir daha hiç tekrar etmez :-)
Şule'cim seni çok iyi anlıyorum, cok gecmiş olsun, hamilelik doğum gerçekten bir kadının hayatının dönüm noktası, bundan sonra Zeynep'cikle hep gülersiniz inşallah:)
YanıtlaSilEren,
Silinşallah Eren. Çok teşekkür ederim :-)