PAULO
COELHO – SİMYACI
Simyacı’yı ilk kez çocukken duymuştum. O
zamanlar yarısını okumuştum ve o günlerden aklımda kalan tek şey Santiago’nun
tozlu kristallerin tozunu alması, kristaller temizlenince dükkanın satışlarının
artmasıydı.
Simyacı İspanya’dan kalkıp Mısır
piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun
hikayesini anlatıyor. Bu yolda Santiago çok şey yaşıyor ve çok şey öğreniyor.
Kitabın sonunda bambaşka birine, olması gereken kişiye, dönüşüyor. Hazineyi
bulup bulmadığını söylemeyeyim, kitabı henüz okumayanlar varsa hevesleri
kaçmasın.
Paulo Coelho her zamanki gibi insanı
sıkmayan, kolay okunan bir kitap yazmış. Yine her zamanki gibi altını çizdiğim,
beğendiğim çok cümle oldu. Zaten Paulo Coelho bu altı çizilecek cümleleri en
iyi yazan yazarlardan biri.
Kitabı 2 günde bitirdim, aslında bir günde
bile bitirilebilir, ve beğendim ama ben kitaptaki başkarakterin bir amaç uğruna
yola çıktığı, bu yolda yaşadıklarıyla değiştiği ve kendini keşfettiği
hikayeleri okumaktan biraz sıkıldım. Gerçi Simyacı bu tarz kitapların ilk
örneklerinden sayılır ama ben daha öncesinde buna benzer kitaplar okuduğum için
Simyacı’yı okurken “Ben bu kitabı okumuştum.” Hissine kapıldım. O yüzden çok
etkilenmedim.
Eğer hâlâ okumadıysanız Simyacı’yı okumanızı
tavsiye ederim. Özellikle manevi yönü yüksek ve kişisel gelişim kitaplarını
sevenler Simyacı’yı daha çok beğenecektir.
ALTINI
ÇİZDİKLERİM:
1.Bir
şeyi gerçekten istersen onu gerçekleştirmen için bütün evren işbirliği yapar.
2.
Düşümü gerçekleştirmek korkuyorum çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim
olmayacak.
3.
Kötülük insanın ağzına giren şeyde değildir. Kötülük oradan çıkandadır.
4.
Yarın, deveni satıp bir at al. Haindir develer. En küçük bir yorgunluk
belirtisi göstermeden binlerce fersah yol alırlar. Ve sonra birden dizüstü
çöküp ölürler. Oysa atlar yavaş yavaş yorulur. Ve sen onlardan neler isteyebileceğini
ve ne zaman öleceklerini bilirsin.
5.
Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle.
6.
Bir düşün gerçekleşmesini bir tek şey olanaksız kılar; başarısızlığa uğrama
korkusu.
7.
Bir kere olan bir daha asla tekrarlamaz. Amma ve lakin iki kere olan mutlaka
üçüncü defa da olacaktır.
FERAYE
SÜNEV ÇOKGÜRSES VE KAAN ARER – BACAK ARASINDAN TÜRKİYE
30 küsur sene jinekolog olarak
çalışan Feraye Sünev Çokgürses doktorluk anılarını toplamış bu kitapta.
Kitap çok popüler oldu. Son zamanlarda birçok
kişinin okuduğunu gördüm. Durum böyle olunca bir de kadın hikayeleri
anlatılınca ben de kitabı aldım ve okudum.
Kitapta sezaryen, kürtaj, ensest, gibi
başlıklar var. Yazarın bu konulardaki görüşleri ve anıları yer alıyor bu
bölümlerde. Aynı zamanda yazar tıp eğitimini, Doğu’da çalışmasını ve özel
sektör tecrübelerini de ayrı başlıklar altında anlatmış. Özellikle özel sektör
anılarını dehşetle okudum. Sağlığımız nasıl insanların elindeymiş. Burada
sağlıktan bahsediyoruz şaka değil. Devlet özel hastaneleri daha sık denetlemeli
ve daha sert yaptırımlar uygulamalı. İnsanların hem paraları alınıyor hem de
sağlıklarıyla oynanıyor.
Kitabı okurken ülkemizdeki kadınların ne
acılar çektiğini bütün çıplaklığıyla görüp ürperiyorsunuz. Gazetelerin
3.sayfalarında çıkan, şöyle bir bakıp geçtiğimiz olayları gerçekten yaşayan
insanlar var. Sanılanın aksine kadınlar sadece Doğu’da zor durumlar yaşamıyor,
ülkemizin ehr yerinde yardıma muhtaç kadınlar var. Kitabı okuduktan sonra
onlardan biri olmadığım, rahatım yerinde olduğu için şükrettim.
Yazar kadın vücudu ve doğum ile ilgili
yararlı bilgiler veriyor. Günümüzde kadınların birçoğunun sezaryen yaptırdığını
ama doğal ve sağlıklı olanın normal doğum olduğunu yazmış. Bunu tabii ki
hepimiz biliyoruz. Yazar normal doğumun sanıldığı kadar zor ve acı verici
olmadığını anlatmış. Çocuğu olmayan ve çocuk doğurmaktan korkan biri olarak şu
sayfanın beni epey rahatlattığını söyleyebilirim :-)
Sonuç olarak bu kitabı bütün kadınlara
tavsiye ediyorum. Büyük ihtimalle kitap erkeklerin ilgisini çekmeyecektir ama
kadınları daha yakından tanımak için onlar da bu kitabı okuyabilirler.
ALTINI
ÇİZDİKLERİM:
1.Komedyen
Eddie Cortar’a “Hastalanınca ne yapmak gerekir?” diye sorulduğunda: “Mutlaka
doktora gidin.” Demiş. “Zira doktorun yaşaması gerek. Verdiği ilacı da alın
çünkü eczacının da yaşaması gerek. Fakat ilaçları sakın içmeye kalkmayın, zira
sizin de yaşamanız gerek.”
KAHRAMAN TAZEOĞLU – BUKRE
Kahraman Tazeoğlu daha önce
okumadığım bir yazardı. Bukre kitabı bu kadar popüler olunca, bizim 6.sınıftaki
kızların hepsi bu kitabı okudu herhalde, bir de hakkında iyi eleştiriler olunca
Bahar Okuma Şenliği kapsamında okuyacağım kitaplara Bukre’yi de dahil ettim.
En sonda söylemem gerekeni en başta
söyleyeceğim. Kitap son zamanlarda okuduğum en sıkıcı kitaptı. Sırf hiçbir
kitabı yarıda bırakmama prensibim yüzünden kitabı zorla bitirdim. Baştan sona vıcık
vıcık bir aşk hikayesi anlatılıyor. Yazar resmen Facebook’taki atarlı giderli
sözlerden kitap yazmış. Kitaptaki her karakter aforizmalı konuşuyor. Normal bir
“Nasılsın? Nasıl gidiyor?” muhabbeti yok ki kitabın bütün karakterleri genç.
Kitap boyunca bir karakterin çıkıp da “Ya siz ne anlatıyorsunuz? Kasmayın,
normal insan gibi konuşun.” Demesini bekledim ama kitaba giren her karakter
aynı tarz konuşuyordu :-( Ne demek istediğimi anlamanız için, kitabın
dilini merak edenler için birkaç alıntı yazıyorum. 304 sayfa boyunca böyle
konuşmalar yapılıyor işte.
1.(Kitabın
arka kapağındaki yazı) Sen büyümüşsün ama doğmamışsın bile. (???)
2.Bukre
karşılıksız sevmişti ve bunun karşılığı karşılık alamamak olmuştu. (Kardeş
zaten karşılıksız sevdiğini söylüyorsun. Karşılıksız sevmek demek, karşındaki
insanın senin sevgine karşılık vermemesi demek değil mi?)
3.Aklın
ardında kalacağına bırak ardın geride bıraktığının yanında kalsın (???)
4.Eğer,
geçmişteki acılarımın karşılığı karşımdaki insanda sonlanmıyorsa, o benim
mutluluğumun başlangıcı da olamaz. Hayatıma girecek insanın beni sadece mutlu
etmesi yetmez, geçmişimdeki acıları da bana unutturması gerekir. Yoksa bu bir
başlangıç değil, geriye doğru görünmez bir kalemle silmektir içini karartan her
şeyi… Ve bilirsin ki bir gün tekrar gün yüzüne çıkacağını onların. (Başlangıç
gene fena değil de sonradan yine bozmuş).
Daha böyle çok cümle vardı, hatta
bütün kitap bu tarz cümlelerden oluşuyordu. İnternette okuduğuma göre Kahraman
Tazeoğlu’nun bütün kitapları bu tarzmış. Bu demektir ki Bukre okuduğum ilk ve
son Kahraman Tazeoğlu kitabı olacak.
Bir de kitapta Bukre için “Bukre’nin
saçları çimenlerin üzerinden siyah bir ırmak gibi akıyordu.” Diyor ama kitabın
kapağına sarı saçlı bir kız koymuşlar. Herhalde kapağı tasarlayan arkadaş da
kitabı okumaya dayanamamış, gelişigüzel bir kız fotoğrafı kullanmış :-)
Bacak Arasından Türkiya bunu not aldım. Çok ilgimi çekti hele fotoğrafı olan sayfada yazanlar gerçekten şaşırtıcı.
YanıtlaSilBukre'yi ya da Kahaman Tazeoğlu'nun hiç bir kitabını okumadım (bazen merak ediyorum ama öğrenci olarak para vermek istemiyorum) Geçenlerde öğrendimki Tazeoğlu'nun asıl mesleği kadın kuaförlüğüymüş. Tahminimce yıllarca kadınları dinleyen abimiz onlara verdiği tavsiyeleri ben bunları yazsam kitap olur diyerek şiirselleştirip yazmıştır :)
Neşeli Kitap Vagonu, hahahahah bunu bilmiyordum. Olabilir :-)
SilGüzel özetlemişsiniz, teşekkürler. Simyacı artık bir klasik sayılır ve listemde.
YanıtlaSilGamze, yorumunuz için ben teşekkür ederim. Simyacı'yı çok seven insanlar var. Umarım siz de seversiniz.
Sil